İlk Dönem Resimlerim

Doğrudan doğruya gerçeği değil, gördüklerimin bende uyandırdığı duygu ve düşünceleri esas alarak, gerçekçiliği ve nesnelliği ikinci plana atarak, kişisel yorumumu ön plana çıkaran resimler yaptıkça; işte bu benim resmim, dedim ve ortaya çıkardığım eserle mutlu oldum hep. Aslında beni mutlu eden duygularımı kendi renklerimle ve fırça vuruşlarımla buluşturmaktı.

Her seferinde kendimde oluşan duyguyu ve izlenimi anlatmamla ortaya çıkan eserim benim kişiliğimin izlerini  taşımaktadır. Hayallerime ve öznel betimlemelerime izin verirken kendi iç dünyamı kucaklarken dış dünyanın etkilerinden uzak durmaya gayret ettim. Varlıkları ve nesneleri göründükleri gibi değil, hayal gücümde canlandırdığım gibi tuvalime taşıdım. Duygularımı özgür bıraktım ve kendi papatyalarımı, güllerimi, köpeğimi, evimi, bahçemi resmettim. Kendi melodik kompozisyonumu kurdum. Açık ve basit bir forma göre düzenlenen sade bir kompozisyon. İşte tüm bu eserler benim melodik kompozisyonlarımdır.

İçsel ihtiyaçlarımla meydana getirdiğim eserlerim,  her zaman ruhumdan beslendi. Edebiyat dalında Nobel Ödülü alan Belçika yazar Maurice Maeterlinck, şöyle der: ‘Dünyada ruh kadar güzelliğe düşkün, onu böylesine emen başka hiçbir şey yoktur. Bu yüzden, pek az ölümlü ruha güzellik veren bir ruhun öncülüğüne dayanabilir.’

SALİME KAMAN
 

İkinci Dönem Resimlerim

İnsan geliştikçe, farklı varlık ve nesnelerin yol açtığı deneyimlerden oluşan halka daha da genişler. Bu deneyimler içsel bir anlam ve nihayet ruhsal bir armoni kazanır. Duyarlılık bakımından az gelişmiş bir ruh üzerinde yalnızca geçici ve yüzeysel bir etki bırakan renk için de aynı şey söz konusudur. Ama bu yüzeysel etki bile nitelik açısından farklılaşmaktadır. Göz, açık ve duru renkler tarafından cezbedilmekte hatta durulukların yanı sıra sıcak olan renkler daha da kuvvetli bir şekilde onu çekmektedir.

Duyarlı bir ruh için, renklerin etkisi daha derin ve yoğun bir şekilde etkileyicidir. Bu yüzden renk armonisinin, insan ruhundaki uygun bir titreşime dayanması gerektiği açıktır ve bu içsel ihtiyacın yol gösterici ilkelerinden biridir. İçsel ihtiyaç sözü aslında, sanatçının kendini ifade etmeye yönelik isteğini ifade eder. Kandinsky bu sözü bazen, yalnızca ruhsal ifadeye olan açlık anlamında değil, ifadenin kendisini belirtmek içinde kullanmıştır.

Bu bölümdeki resimlerimdeki renk armonilerini tıpkı Kandinsky’nin ifade ettiği gibi yalnızca ruhsal  ifadeye olan açlık anlamında değil, ifadenin kendisini belirtmek için de kullandım. Özellikle spatula çalışmalarımda.

Sanatçının amacı, forma hakim olmak değil, onu içsel anlamına uyarlamaktır. Duygularıyla çalışan her sanatçı, doğru formun aniden nasıl da gözünün önünde çaktığını bilir. Böcklin, ‘gerçek bir sanat eserinin, bir esinlenme olması gerektiğini söyler’; yani boyama, kompozisyon ve diğer şeyler, sanatçının kendisini ifade etmeye ulaşmasını sağlayacak basamaklar değildir.
Ya sizce?

SALİME KAMAN

Üçüncü Dönem Şiirresimler

Arayışlarım devam ediyor. Geliştiğimi düşündüğüm ikinci dönem resimlerimi yaptıkça, sıkışmış hissetmeye başladım kendimi!

Yardım almalıyım düşüncesi oluştu bende. Düşünce susmuyor. ‘Yardım almalıyım’. Ruhum bunu istiyor! Nasıl?

Resim yapmaya ara veriyorum. Şiir kitapları okumaya başlıyorum. Yazlık komşum Prof. Dr. Cevat Çapan hocam bana son basılan şiir kitaplarını hediye edince o yaz, tüm şiirlerini, çevirilerini okumaya başladım. Okudukça dünyam değişti. İçime şiirler serpildi. Beynim, duygularım, düşünce ve davranışlarım kısacası tüm ruhum yeşerdi ve çiçek açmaya başladı. Evet şiirlerle buluştum ve ufkum açıldı. Yokluğunu hissettiğim bir şeyleri tamamlamaya başladığımı, zor olduğunu düşündüğüm şeyleri nasıl gidereceğimi öğreniyorum. Şiirdeki, anlamsal kırılmalar ruhumla birleşiyor. Klasik fırça ve tuval ilişkilerimden kurtulmalıyım diyorum kendime. Deneysel edebiyatın bir kolu olan deneysel şiir gibi, ben de resimlerimi yapmaya devam ediyorum. İlk olarak; Sinop’ta Mimarlar Odası'nda ve Ayancık’ta Halk Sanat Evi'nde açtığımız sergilerde sergilediğim, ‘Can Yücel’in- Sabahattin Emmi İçin’, ‘Memed Kemal’in- Hal’, ‘Cevat Çapan’ın- Dönüş’, ‘Onat Kutlar’ın- Bir Soru’, ‘Özdemir Asaf- Jüri’ şiirleri ile başladım resim yapmaya. İzleyicisinden büyük ilgi gören resimler, beni bu yolda çalışmalara devam etmem için itelemeye başladı.

William Butler Yeats şiirleri ve Nazım Hikmet Ran şiirleri ile resim yapmaya devam ediyorum. Hem şairlerimizin o güzel kelimeleri ile ruhumu beslerken, izleyicimle de şairlerimizin şiirlerini buluşturuyorum. İzleyicim itiyor beni. Mutluyum. Her ressamın arzuladığı izleyici-resim-ressam üçgenine, resmin kaynağını yaratan şair- şiir- okuyucu üçgenini de katarak izleyicilerimle zenginleşiyorum. Dizelerinin oluşturulmasında herhangi bir ölçü birimi kullanmayan şairler gibi ben de serbestçe resmediyorum. Dışavurumlarım değişmeye başladı. Bu kez yazıyla değil resimlerimle yapıyorum bunu. Resimlerimde, bozulmuş çizgiler, şekiller ve abartılı renklerle duygusal dünyamı aktarmaya başladım. Resimlerimin içine şiirler girdi, yok yok şiirlerin içine resimlerim girdi. Belki de görsel çözümlemelerimi yazıyla değil, resimlerimle yapıyorum artık. Anlatım ve anlam, tamamen kendi üslubuma göre eserlerimde hayat buldu. Asıl amacım, değerli şairlerimizin şiirlerini, tuvalimin üzerinde kendi renklerimle, fırçamla anlamlandırmaktı. Bunu yapmaktan büyük keyif alıyorum. Şiirleri okurken, farklı alanlara açılıp, farklı duygu ve düşünceleri yaşıyorum.

R.Barthes’ın dediği gibi, yazınsal metnin çok anlamlılığını, biricikliğini, özgünlüğünü ve yazınsal metnin anlamlandırılmasında gösterilmesi gereken dikkati ve çabayı çok iyi vurgulamak gerekir. Ben de resimlerimi yaparken, bunu yapmaya gayret ediyorum. 

Göstergebilimin metne yaklaşım biçimi, dili, söylemi, sözceyi öne çıkaran bir yaklaşım biçimini vurgular. Yazınsal metin çözümlemesinde, inceleme nesnesi yazar değil metindir. Şiirde de, tabii ki şair değil şiirdir. Başka bir deyişle, yazınsal metindeki estetik konumu kavrayabilmek önemlidir. Göstergebilim, A.J.Greimas’ın öncülüğünde kuramsal/uygulamalı bir yöntem olarak kendini kabul ettirmiştir. Göstergebilim, metindeki yapıya öncelik verir, metnin anlaşılmasında dikkate alınması gereken bir çözümleme yöntemidir. Wolgang Iser’ın kuramsal temellerini belirlediği alımlama estetiği ise, yazınsal metnin çok anlamlılığını dikkate alır, metnin okuyucuda uyandırdığı düşünce ve duygu boyutuna dikkat çeker. Alımlama estetiği, yazınsal metnin sadece bir olay örgüsünden ibaret olmadığını, çok anlamlılığının bir gereği olarak okuyucunun, düşünsel ve ruhsal dünyasında birçok düşünce ve duyguyu akla getireceğini vurgular. Okur anlamı kendisi keşfeder; sanat eserinin anlamı metnin içinde hazır bulunmaz. Anlam potansiyel olarak vardır. Yazarın yarattığı metin (artistik uç) ve okurun alımladığı metin (estetik uç). Bu iki kutup oluşmadan yapıt oluşmaz; çünkü okurun rolü, yazarın boş bıraktığı alanları ya da belirsizlikleri doldurmaktır.

Ben de resimlerimde ruhsal ve düşünsel dünyamın alımlama estetiğini yani artistik ve estetik uçları yaratarak  tıpkı şairin yarattığı boş alanları doldurarak resimlerimde yeni oluşturduğum boş alanları ve belirsizlikleri yaratarak izleyicimin keşfedeceği yeni anlamlarla buluşturmaya gayret ediyorum.

Bu nedenle  kendi alımlayıcılarımla,  eserlerimi oluşturmaya  önem veriyorum ve onların yorumlarını önemsiyorum.

SALİME KAMAN