İnsanlar eğitime ihtiyaç duyan tek varlıklardır. Eğitim doğduğumuz anda başlar. Eğitimden ahlaki terbiye ile birlikte çocuğun bakılıp doyurulması, genel eğitim ve terbiyeyi anlamalıyız. İnsan böylece bebeklik, çocukluk, talebelik evrelerinden geçer. Talim ve terbiyenin disiplin bölümü insanın çok erken dönemlerinde yerini almalıdır. Eğer erken dönemlerde alınmazsa daha sonra kişiliğin değişmesi ve gelişmesi mümkün değildir. Özgürlük, insanda güçlü bir duygudur. İnsan özgürlüğe alıştığı zaman onun uğruna herşeyini feda edebilir. İnsan özgür olduğu zaman güçlüdür. Kimse özgürlüğünü kaybetmek istemez. Kendi kendini sınırlama becerisi gelişmemiş insanlar, her arzusunun ve hevesinin esiri olurlar ve onları takip etmek isterler. Bu disiplinsiz arzular vahşi kavimlerde görülür. Henüz gelişmemiş, insani tabiat sahibi olanlar, arzu ve heveslerine gem vuramazlar. Bu nedenle insanlar erken yaşlarda kendilerini aklın buyruklarına, boyun eğmeye alıştırmalıdırlar. Tanrı’nın yasakları aslında tabiatında yasakları arasındadır. Keyfi değildir. Din de tamamen ahlak alanına aittir. Ahlaki eğitim disiplin üzerine değil, maksimler üzerine hazırlanmalıdır. Maksimler denilenin; biri kötü alışkanlıklardan korumaya, diğeri ise zihni eğitmek ve düşünmeye hazırlanmasıdır. Her varlık için en iyi ve en makul olan şey, herbirinin kendi doğasına özgü olan şeydir, şeylerdir. İnsan için en iyi ve makbul olan zihni hayattır. Daha erken yaşlarda aklın buyruklarına boyun eğmeye alışmayanlar büyüdüklerinde, keyiflilik ve ilkesizlik davranışlarına devam ederler ve tüm insanlığa zarar verirler.
Günümüzde gördüğümüz özgürlükler, keyfilik ve ilkesizlik olarak değil de, eski dünyada alışıldığı gibi, mağara alegorisinde ima edildiği gibi, bu gölgeler dünyasından kurtuluş, biçimlerin sürekli ve sersemletici akışının ötesine geçme olarak anlaşılabilseydi ve eleştirel anlayışa uygun ahlakın ilkelerini ortaya koyma amacını güden davranışlar olarak anlaşılsaydı keşke.
24 Mart 2014
Salime Kaman
Bir yanıt yazın