Bu soru 21. yüzyıl dünyasında çok sorulmaya başladı. Ama ölmediğini, ölemeyeceğini bana torunum Derin, yaptığı çalışmalarıyla gösterdi. O kadar güzel çalışmalar yapıyor ki okulda, şaşırdım kaldım. Kolaj çalışmaları, guaj-suluboya çalışmaları, performansları, yerleştirme çalıştırmaları, çok etkiledi beni. Okul da büyük bir etken tabii ki! Sanat ölmedi, ölmez, ölemez tabiki böyle düşünmeliyiz. Çocuklarımızın önüne kocaman taşları, dikenleri, engelleyici ağları yığmazsak sanat ölmez. Herşey eğitime bağlı. İnsan var oldukça sanatta var olacaktır. Sanatın yaşaması, sanatçının yaratması yada yaratıcılığı yaşadığı ortama bağlıdır. Sanatın tarihinde büyük çağ değişimleri, beslenemeyen yaratıcı güçlerin tükenmesinden kaynaklanmıştır. Beslenemeyen sanat, durağanlaşır, sanatı besleyen güçler yeşermeye devam etmezse tıpkı onlar gibi sanatta solar, boynunu büker ama yine de yok olmaz olamaz. Belkide sanat biçim değiştirir bir başka şekilde kendini gösterebilir. Aylardır, yıllardır yaşadığımız olumsuzlukların tüm insanlığı etkilememesini düşünemeyiz. En büyük olumsuz etkiler önce çocuklara yansıyacaktır. Olumsuz güçlerle etki altına alınan aileler, eğitmenler çocukları nasıl yeşerteceklerdir. Şiddet, savaş, terör, kuraklık, sefalet altında kalan bir dünyada sanat da sanatçı da hangi kaynakla beslenecek, kendine nasıl bir çıkış yolu bulacaktır. Tüm olumsuz etkilere rağmen her zaman kendimi güçlü bir Türk kadını olarak gördüm ve görmeye devam edeceğim için umutsuz değilim. Yeter ki tüm olumsuzlukların farkında olalım. Karamsarlılığa düşmeyelim. Kendimize yeni yeni düşünme yolları açalım. Bulduğumuz her yeni düşünce yolları bizi besleyecektir. Beslenen her sanatçı sanatı yaşayacaktır ve yaşatacaktır. Amaçta yaşatmaktır. Tıpkı, yaşamı ile sanatı arasında ki çok sağlam bağların varlığını, farklı duruşları ile gündeme getiren ve bu nedenle 20.yüzyıl sanatı içinde önemli bir yere sahip olan Joseph Beuys’un dediği gibi, ‘‘Acı olmadan olmaz, acısız bilinç olmaz.’’ Kişi ne iş yaparsa yapsın herkesin içinde, yaratıcı bir potansiyel vardır.
İsveç Akademisi, 2010 Nobel Edebiyat Ödülü’nü Maria Vargas Llosa’a verimesini ‘Bireyin direnişini, isyanını, yenilgisini keskin imgelerle yansıtması ve iktidar yapılarının haritasını çıkarması’ ifadeleri ile açıklamıştır. Aslında Vargas Llosa bu ödülü, dayanmanın, direnmenin, giderek sorgulamanın ve değiştirmenin en iyi yolunun sanatının içinde bulunmasına borçlu olduğunu anlatırken bizimde anlamamızı sağlaması iyi bir örnektir. Sanatın içinde sorgulamak, dayanmak, direnmek nasıl sanatı öldüre bilir ki? Tam tersine sanatı ayakta tutar ve yaşatır.
Ya sizce?
Sanatın içinde kalın.
Salime Kaman
19.04.2014
Bir yanıt yazın