‘MÜSLÜM’
Hakan Günday ve Gürhan Özçiftçi’nin kaleme aldığı senaryoyu, Can Ulkay ve ‘Ketche’ Hakan Kırvavac’ın yönetmenliğini yaptığı film de, ‘Müslüm Baba’ Timuçin Esen’in muhteşem oyunculuğu ile hayat buluyor.
Filmde, Müslim’in çocukluk yılları, Şahin Kendirci’nin özüyle, sözüyle başarı ile sergileniyor. Bu öz ki, kültürün-sanatın-yaşamın özü. Tıpkı Müslüm gibi, Şahin gibi…
Başarılı oyuncu Zerrin Tekindor, Müslüm Gürses’in sevdiği ve eşi Muhterem Nur’u, Müslüm’in annesini Ayça Bingöl, babasını Turgut Tunçalp, müzik hocasını Erkan Can, kardeşini Taner Ölmez, menajerini Bahtiyar Avcı canlandırmıştır.
Sinema en etkili görsel kitle iletişim aracıdır. Tıpkı roman gibi hikayelerini anlatmaya dayalı bir sanattır. Burada ki anlatma gerçek dile dayalı bir anlatmadır.
Film, Müslüm Gürses’in, çocukluğundan ölümüne kadar geçen zamanda yaşamına etki eden kişileri anlatırken, hayatın içinde, hayattan kopma noktasında, gelişime dair özlü sözler, öz deyişler ile eğitici özellikleri de içinde taşımaktadır.
Filmde, Yunus Emre’nin insana bakışı ve felsefesine sık sık yer verilir. Aslında, Çukurova topraklarının toplumcu gerçekçiliğinin yansımalarından biri de Müslüm Gürses’ dir.
İnsani değerlere önem veren çocuk Müslüm’ in müzik hocasının, ‘Köroğlu- Aşık Veysel-Yunus Emre’ gibi bütünüyle dostluk, arkadaşlık, sevgi, barış üzerine kurulmuş eğitimleriyle onu beslemesi Müslüm’e yeni umut kapılarını da açar.
Ancak, en yakınında yaşadığı acılar onun sürekli bir iç sıkıntısı çekmesine ve böyle bir sıkıntıyı hiç kimsenin çekmediğini düşünmesi, onu hep uzun uzun düşündürür. En sevdiği anasının acısına tutsak olmuş biridir, bu tutsak ekseninde şarkılarını söyler. Aslında o, görünmeyeni görür. Sıkıntılarını kendi içinde yaşarken, bunu sadece insanlara yorumlarıyla ve özlü sözcükleriyle aktaran ender sanatçılardandır. Yaşanmışlıklarını, her yorumunda başka başka yinelerken, dinleyicilerini de kendi heyecanlı ahengi içine sokar. Tıpkı doğduğu, büyüdüğü, geliştiği yer gibi, mevsimler gibi. Sözlerinde, her zaman rahatlık söz konusudur, konuşma dili yalındır. Tıpkı, Çukurova konuşma dili gibi.
‘Garipler
Hor görülenlerin tanrım isyanıdır bu
Sevip sevilmeyenlerin isyanıdır bu
Düzensiz dünyanın günahıdır bu
Yakarsa dünyayı garipler yakar!’
Müslüm filmi, biyografik öğeler taşıyan bir hayat hikayesidir. Bir anlamda hayatının içindeki göçler ve yaşamlar, hikayesidir. Olayların öyküleme yoluyla anlatılması nedeniyle film anlatısal metin özelliği de taşımaktadır.
Anlatısal metin, bir olayın öyküleme yoluyla, belli bir zaman ve uzama yerleştirilerek anlatılmasıdır. Film de kronolojik öykü, 1976 yılında Müslüm’in geçirdiği kaza ile başlar. Kazadan öncedeki yaşam hikayesi 1956 da Urfa’nın Halfeti- fıstıközü köyünden Adana’ya göç ile başlar. Annesi ve kardeşleri için tüm zorluklara küçük yaşta göğüs gerer. Hayallerinden kopmamak için de çok çabalar. 1965 yılında sahneye çıkar. Çukurova radyosunda görev alır. Annesinin ve küçük kız kardeşinin yanı başında babası tarafından öldürülmesiyle, kardeşi Ahmet ile yalnız kalır. Kardeşinin sevdiği kız için askerden firar etmesi ve köyde vurulmasıyla artık köyüne topraklarına küser her şeyi arkasında bırakır ve döner. Acılarını kalbine gömer ve müziği ile yaşamaya devam eder, takii 2013 yılında ölümüne kadar.
Mekan olarak çekimler doğduğu köy ve evi, Adana da yaşadığı ev, çalıştığı ayakkabı atölyesi, Adana Halk Eğitim Merkezi, Filmin 1976-2013 yılları Tarsus- Adana- İstanbul da çekilmiştir.
Yapısal olarak ve donatılara azda olsa müdahaleler yapılmıştır. Sinema sürekli farklı hazlar sunar. Farklı arayışlarla kendini ifade etme isteğidir. Mutluluk, sevinç, aşk, ölüm, intikam, savaş, barış, ideolojik, psikolojik gibi.
Okunan romanlar, izlenen filmler ve tablolar kendilerine özgü bir dile sahip ileti kaynaklarıdır. Perdede ki her bir görüntü dizisi yaklaşık olarak bir öykü düşüncesi uyandırabilir. Bunun nedeni, pek çok soyut düşünce, sav ya da yargının sinema da sadece bir eylemler dizisi olan öykü yardımı ile somutlaştırılabilmesidir. Bu bakımdan birer metin gibi okunabilirler. ‘Bu metinlerin görünen düz anlamlarının dışında alt metin olarak adlandırılabilecek yan anlamları da vardır. Var olan ideoloji aslında bu yan anlamlar aracılığı ile yayılır.’ Yazılan bir yazıda kurgulanan olay örgüsü neden sonuç ilişkisi üzerinden yapılmaktadır. Yan anlamlar yaratmak için sanatın özgün dilini kullanan sanatçı, pek çok göstergeyi birleştirerek bir dizi oluşturur. Sinemada bu dizi, renkleri, diyalogları, kamera hareketlerini ve daha birçok bileşeni içerir. Yani, ‘alıcı hareketlerinden, renklerden, oyuncuların diyaloglarına dek her şey bir gösteren olarak kabul edilir. Bir dil gibi izleyiciye aktarılır.’ Bu göstergeler dizisini incelemek için kullanılan gösterge bilimsel yöntemi sinemaya başarı ile adapte edilmiştir. Kutlarım.
Sinema filmleri temelde çok ayrıntılı, uzun metinlerdir. Öyküler anlatılır ve bunu çoğunlukla bir anlatıcının perspektifinden yapar. Film tarihsel zaman ve uzam hakkında açık ve kesin veriler ile bilgi verirken, film kahramanları, iki farklı toplumsal sınıfı karşı karşıya getirmektedir. Buradan hareketle, öykünün geçtiği dönem içinde yaşanılan toplumun değerleri, karşıtlıkları anlatılarak, bu dönemin toplumsal özellikleri ve belki 19. yy sonlarında-20.yy ortalarına kadar, Anadolu’da yaşayan insanların çelişkili değer yargıları ve yaşam mücadeleleri hakkında bir fikir de vermektedir.
Filmin bir sahnesinde, Müslüm Gürses’in bir ifadesi beni çok etkiledi.
‘İnsanlar doğar ve ölür.’
‘Bazı insanlar öldükten sonra cehenneme gider.’ ‘Bazıları da cennete’.
‘Ben doğdum ve cehennemi yaşadım.’ Bu sözleri bana William Shakespeare’nin bir başyapıtı, Hamlet’i hatırlattı. ‘Olmak ya da olmamak, doğmak yada ölmek’…
‘Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel,
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına
Yoksa diretip bela denizlerine karşı
Dur, yeter! Demesi mi?
Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,’
Müslüm Gürses’in kısa ve öz deyişleri, en doğru gerçekleri en derin felsefi sözleri, öze inerek açıklayan derin bir insan olduğunu öğreniyorum, bu filmle.
Karl Marx; ‘Toplumsal konumu gereği proleterya yani kendi bilincine varan evrensel emek gücü, sınıflı toplumsal yapıyı sona erdirecek olan iradedir’ derken, Müslüm Baba’nın, ‘Garipler’ dizeleriyle de doğduğu, büyüdüğü, geliştiği toprakların sesi olmuştur.
Nurlar içinde uyu, Müslüm Gürses…
Hor görülenlerin tanrım isyanıdır bu
Sevip sevilmeyenlerin isyanıdır bu
Düzensiz dünyanın günahıdır bu
Yakarsa dünyayı garipler yakar!
Bir yanıt yazın